27 Mayıs 2010 Perşembe

Saç!



Sevgili bu blogu okuyanlar, allah belasını versin saçlarımın. Bu kadar mı kıl olunur yahu! Ya bir saç bu kadar mı şişede durduğu durmaz, illa ki aptal şekle bürünür yahu. Şu hayatımdan yıllarımı yedi bu saç. İyi bakınca da kabarır, iyi bakmayınca zaten kabarır, delirdim şurada yemin ediyorum.

Aslında herşey çok masum ve güzel başladı. Küçük Can da bir kısım Türk çocuğu gibi sapsarı ve ipek saçlıydı minicikken. Hep de Amerikan traşı yaparlardı, evet her özenti anne-baba gibi, ama çok yakışırdı bana. Asil asil dolanırdım biryerlere kaçmadığım zamanlarda. Amerikan traşı dediğim hep öne düşen, genç Beckham stili oluyor. Babamın derinliklerinden gelen Balkan genleri sağ olsun böyle güzel bir saç olamaz yani. Resimlere bakarak da onayladım bu düşüncemi çokca. Lakin, taa o zamanlardan, küçük Can elindekinin kıymetini bilmeme hastalığına yakalanmış ve sarı saçlarımı beğenmez olmuştu bile. Niye ben de arkadaşlarım gibi siyah saçlı değilim ki yani? Şu anda 5-6-7 yaşlarındayım. Rezalete, 'comformist' liğe bakar mısın?

Bir tek de bu hıyar dileğim kabul olmuştu. Ne uçağım, ne uzay gemim, ne de havada rahatça 3 takla atma yeteneğim! Böyle hıyar dilek mi olur ya. Ama oldu işte! Annemin Anadolu'nun bağrından kopup gelen genleri kaderimi devraldı ve siyaha dönüştüm. Ee tamam dönüştüm. Niye saç tellerim de incelip sertleşiyor güzel kardeşim. Yok ya Türk saçları gitsin Avrupa saçları gelsin yeter artık!

Her neyse, ilkokulda o güzelim saçlarımdan eser yoktu ama çok problem yaşamıyordum. Tabii artık Amerikan'ın gerektirdiği gibi önüme düşmeyen saçlarıma, oyuncaklı berberler tarafından yarım-Amerikan reva görülmeye başlanmıştı. Yıllar geçtikçe berber olayım baba berberi, arkadaşın önerdiği berber, yeni keşfedilen berber ve pahalı berber arasında gidip gelmeye başladı ve hala istikrara varamadı. Ama büyüdükçe saçlarım kabarmaya ve kabarmaya devam etti. Berbere gitmeye de çok üşendiğimden mütemadiyen sıkıntı doğurdu saçlarım.

Yine yıllar geçti ve ben lise sona geldim. Ya bu arada ben öyle görüntüsüne çok takılan bir adam değilim yani çok düşünmem. Peki ne düşünürsün sen Can? Valla birşeyler düşnüyorum ama ben de çok bilmiyorum. Hatırıma gelmiyor... Evet, şu anda lise sonum. Dershaneye gidiyorum. Çok da seviyorum oranın ortamını arkadaşlarımı falan. Hala da görüşürüm bir kısmıyla. Orada bir arkadaşım vardı işte. Bu bayın saçları resmen hayvan gibi uzundu. Nasıl desem belden bir karış yukarıya kadar. Önceleri nasıl kıskanırdım bilemezsiniz. Bunların Mekteb-i bilmemnelerinde son sınıflara ağa muamelesi yapıyorlarmış o yüzden bu da misler gibi uzatmış. Sevgili Koç'umuzda 5 cm saça Kurtköy berberinde bulurdun kendini.

İşte onu kıskanarak başladı maceram. O sıralar da kabarırdı saçım ama uzatınca geçeceğine inanırdım. Çevremdeki herkes de bu işin uzmanıydı. "Ya ilk başlarda illa ki problem yaşıcaksın saç uzatma böyle bişii. Ama takılma o sıkıntılı dönemi atlatınca gayet forma giriyor. Ama kırıkları aldır arada haa!" Kafam girsin o kırıklara! Ne o? Hiç birşey de olmadı işte! Neyse daha oraya gelmedim. Ben de saçımı uzatmanın hayaliyle yanarken, ÖSS geldi, geçti ve ben yaz öncesi son kestirmemi yaptım. Bu kısım gayet normal, tüm erkeklerin post-ÖSS süreci.

Aslında sonrası da normal olmalı. Saçı uzatırsın. Tipine gider, gitmez, at kuyruğu yaparsın, herkes kısa daha iyiydi der. Ya da güzel olur. Öyle gider hevesini alırsın. Ama ben? Ben heves meves almadım. Çünkü gerizekalı şey, bu kadar mı kötü uzanır. Saçımın altında bir tek bataklık eksikti. Nasıl bir sarmaşık, nasıl deve dikeni bir saç. Bakın bu çok ciddi şaka yok, yağmur suyu değemezdi kafama. Afronun bile bir estetği olur, olmaz ya, birazcık olur, yok! Yukarı doğru uza , uza. Yer çekimi dinleme. Birbirine gir. Tesadüfen aynı anda uzatmaya başlamıştık saçları bir arkadşımla. Onu liseden de tanıyordum ve fresh yılında birlikte takılırdık çok. İşte onun saçı Troy filmindeki Achillus gibi olmuştu, benimki de g...m gibi olmuştu. Ya kimsenin güzel saçında gözüm yok daha çok versin tanrı. Ama benimki de böyle olmasaydı. Ne üzülmüştüm biliyor musun saç? Ne hayallerim vardı seninle ilgili.

Beni hep yarı yolda bıraktın. Her günüm bad-hair day oldu senin yüzünden. Şu anda da gölün orda yine konser var sanırım. Okul grubu konserinde birileri böğürüyor. Ya onu söyleyeyen metalci, bak inşallah göle düşersin o mikrofonla anladın mı beni. Hayat boyu acı çek anladın mı! Evet işte her günüm bad-hair day oldu hiç bir türlü bakım, bililmum kadın şeyleri ve shampoolar da seni yola getiremedi. Hala taranmıyorsun. Bir de strese girdiğim zamanlarda dökül. Strese girdiğimi hatırlat. Tapıyorum sana. Sapığınım yani.

En iyisi kısalt kurtul değil mi? Değil işte! Hem çabuk uzuyor, hem de ben berbere gitmeye üşeniyorum. Ayrıca saçım çok gür olduğu için orasından burasından fırlıyor ve anında düzensiz uzama evresine giriyor. Gerçi bu konuda tek kelime etme lüksüm yok. Bu sefer kesin kel kalırım. Böyle işte saç. Hep şu resimdeki gibi olsan da hiç sorun çıkartmasan bana. Saç konusunu bilen varsa da bana anlatsın bir iki şey...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder