22 Şubat 2012 Çarşamba

I like

Birinin sizden öylece hoşlanması garip bir durum ya.  Çok farklı bir şey yaptığınız yok.  Öyle hıyar hıyar dolanıyorsunuz her zamanki gibi.  Nedir yani?  Allah allah..  Neyse duygusal zekamı çok zorlamayayım.


Bu da Keri Hilson.  'I like' diye şarkısı vardı tam geceleri göl yürüyüşü yaparken dinlenecek şarkı.  Eskidi ama baya keyifliydi.  Ha bu arada Adele'in çok ayıp kasedi çıkmış diyolar.  Ne iş?  Kızların çok zoruna gidiyor bu ben anlamadım.  Neyse..  İyi geceler.

17 Şubat 2012 Cuma

Gece yemeği



Eskiden, ben küçükken, yani şimdikinden biraz daha küçükken, ünimde 1. sınıftaydım.  Neyse çok masum ve oldukça duygusal biri olduğum o zamanlarda facebukda bir tane anket doldurmuştum.  Sorulardan biri şuydu; "gecenin köründe kalktığınızda ne yersiniz?"  Ben de 'a sandwich or two' cevabını vermiştim.  Off sandviçi hemen açayım!  İçinde biraz sürülmüş tereyağı, salam, dil peyniri, yeşil zeytin,migros turşusu ve yanında ayran.  Baktım ki evime yerleştiğimden beri gece yemeklerini azaltmışım.  Şimdi aç aç buzdolabına gittiğimde dolapta domates çorbası gördüm de...  Ha bu arada saat 3.  Sanırım niyeti bozacağım.  Gerçi kilo milo yapıyormuş bu saatte ama allahtan ben de paso tıkınıp kilo almayan insanım(en azından şu anda). 

Ya benim bir de bir arkadaşım var.  O hiç benim gibi değil.  Sürekli kişisel gelişim kitaplarıyla yaşar ve inanılmaz ötesi motivasyonludur.  Kendine sürekli hedefler koyar ve hayatla yarışır.  Ben bu olaya hiç gelemiyorum.  Kafama göre takılıyorum pek disiplinim yok ve kendimi biraz garip hissediyorum.  Herif şimdi de yeni hedef koymuş artık kaçta yatarsa yatsın en geç 10'da ayakta olacakmış.  Yoksa gün boşa geçiyormuş.  Mesela hayatta bu saatte bir şey yemez.  Gurur yapar.  Haliyle baya başarılı da bir arkadaş bu ama ben onu pek anlayamam.  O da beni pek anlamaz.  'İçinde saklı kalmış egoyu dışarı çıkarıp doğru yere kanalize ederek' bıdı bıdı yapmaya çalışıyormuş.  Ama anlattığım kadar da hıyarto bir adam değil arkadaş haksızlık etmeyeceğim.



Neyse sorun şu ki, o çorba içilecek arkadaş!  Hem de tam benim sevdiğim gibi  çok bol rendelenmiş kaşar da var dolapta.  Çorbalı kaşar yapana kadar dökeceğim.  Ben de çok başarısız biri sayılmam aslında hangi sistem daha iyi çalışıyor bilmiyorum.  Neyse ayrıca Fetih 1453'e gittim güzeldi.  Pazartesi okul var.

Ayrıca geçen gün, buraya Erasmus'a gelen Yunanlı bir arkadaşım Türk kızları vs. Yunan kızları konulu hararetli bir sunum yaptı bize.  Ben Türk kızlarını severim.  Sonuçta çok güzelleri de var helal olsun.  Hadi küçük meme eleştirisini de atladım, bence çok küçük de değil.  Ya ama okul partisi dönüşü kampüse gitmek için taksi çağırıyor adam.  İyilik olsun diye, 'you can come with our taxi' diyor.  Ve oradaki iki kız, çocuğu 15 dk. (on beş) orada bekletip, gelip gelmemeyi tartışıyor.  Tabii çocuğun Türkçe'yi anladığını bilmiyorlar.  "Ya bize başka şeyler teklif ederse", ne demek yahu.



Çocuk tabii kalakalmış ve sonra onları beklemeden gitmiş. Lütfen ya içinizdeki canavarı yenin.  Bakın o çok güzel diye övülen İzmir kızları aslında çok güzel falan değildir.  Ispartalı, Manisalı kızdan farkları yoktur. Ama yanlarına gidince hakikaten fark var dersiniz.  Farklı bir duruşları, "swagger"ları vardır.  Biz buna kısaca özsaygı diyoruz.  Diğer kızlara karşı temel 'differentiation edgeleri' budur ve bunu da iyi kullanırlar.  Neyse bir bu konuda ukalalık yapmadığım kalmıştı.  Bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.  Bir dahaki sefere de sinir bozucu İngilizce terimleri kullanmamaya gayret edeceğim.

12 Şubat 2012 Pazar

İ. Liseliler ve Hıyarlık



Çok iğrençler.  Çok acımasızlar ve bu kadarına inanamıyorum.  Bugün yine gazetede İ. Liseli dangozların oraya giren kıza yaptıkları pislikler vardı.  Kompleksleri ve egolarının büyüklüğü yüzünden Türkiye çapında kampanyalar açıp kızı zor duruma düşürdükleri yetmiyormuş gibi hala kızın hayatını zehir etmeye devam ediyorlarmış.

İ. Liseliler olayı yazın çıktı.  Hatırlatıyorum, kızın biri Amerikan vatandaşı olarak denklik almış ve Türkler için çok da adil olmayan bir yolla İ. Lisesine girmiş (nesine bayılmış da girmiş pek anlamadım ama hadi girmiş).  Böyle şeyler başka okullar için de geçerlidir.  Yabancı öğrenciler Türkiye'de özel izin sistemiyle çeşitli okullara girebiliyorlar.  Yıllardır da yabancı öğrenciler bu şekilde iyi liselere girerler.  Sayıları çok az olmakla beraber sınıfta ayrı bir renk olurlar.  Biz erkek öğrenciler onlara küfür öğretiriz.  Beraber 'soccer' falan oynarız vesaire.  Ama İ. Liselilere bir şekilde dokunmuş bu gelen kız.  Neymiş, bu LGS bebeleri çok ineklemişler ve çok zekiymişler ve ağa oldukları için 'bokları üstüne bok' istemezmişler.  Tam da bu yüzden kızın üstünde uygulamadıkları şiddet kalmadı.  Önce mezunları ayaklandı.  'Biz de lgs bebesi ergenleriz, dersaniciyiz ona ne oluyormuş', dediler.  Sonra okul aile birliği artist artist konuştu. Şimdi de öğrenciler kıza okulu dar ediyormuş.  Sürekli gördüğü psikoloji baskının boyutunu hiç düşünemiyorum. Ya yemin ediyorum inanılmaz dangalaklar ya.

Tabii asıl suç kompleksli ötesi anne-babalarda.  Bu acımasız kekolar(bazılarını tenzih ettim), kendileri bir boka yaramadıkları için çocukları İ. Liseli olunca bir havaya giriyorlar.  Yabancı uyruklu kız benim çocuğum kadar inek değildi diye ağlaşıyorlar.  Kendilerine şunu soramıyorlar.  "Yahu bu sistem Robert'te var.  Koç'ta, Üsküdar Amerikan'da, Kabataş'ta var; e peki biz dallama mıyız ne farkımız var, ne diye çıngar çıkarıyoruz?"
Yok soramıyorlar.  "Burası Max Planck Enstitüsü mü aq, alt tarafı iki tane Goethe okuyacak çocuklar nedir bu nefretimiz, biz hıyar mıyız", diyemiyorlar.  Çocukları da diplerine düşmüş.  Kızı kayıt numarasıyla çağırıyorlarmış.  Yeterince yıpranmadığı için de sürekli dışlıyorlarmış.  Neyse kızcağız en azından hayattaki iğrençlikleri erkenden tecrübe etmiş oluyor.

Ha bir de hükümet meselesi var tabii.  Kız buraya Milli Eğitim'in sistemiyle girdiği ve hükümete sallamak Facebuk dışında yemediği için anca sinirlerini kızdan çıkarıyorlar.  Lan hükümete gıcık olmayan mı var?Peki hepimiz sizin gibi acımasız ve ezik miyiz? Yok...  Cevab veremedi.

Halbuki okula baksan da bir şey sanırsın.  Hakikaten köklü tarihleri ve güzel bir binaları var.  Ama belli ki insancıllıkla çok ilgili değiller.  Daha çok, Almanca, cemiyetçilik ve ego üzerine uzmanlaşmışlar herhalde.  O okuldan tanıdığım birkaç tane, her yerde derece yapacak, okullar üstü dahi arkadaşı da çıkarırsan pek de bir numaraları olduğunu düşünmüyorum.  Her yerde PR aracı olarak kullandıkları Çanakkale'de şehit olan öğrencileri var.  Gerçekten saygı duyulması gereken, kahraman ve erdemli insanlardan oluşan dönemlerinin yerine LGS başarılarını anlatsınlar bence bundan sonra.  Güvender ve Anafen denemelerinde ful çeken öğrencilerinin belgeselini yapsınlar..

1 Aralık 2011 Perşembe

Bilo!


Selam!
Bir ara herhalde o kadar çok laptopa baktım ki artık gözlerim ağrıyor.
Evet.. Resimdeki arkadaş Bilal Macit. Çok sevgili okulumun mezun ettiği, meclisin en genç milletvekili arkadaş. Biraz gurur duyduk mu? Bilmiyorum duymuşuzdur ama Sabancılılar olarak baya bir geyiğini yaptığımızı hatırlıyorum. Kendi sitesine de hırt hırt makalelerini koymuş ne olacaksa bilmiyorum. Bize pek yaranamadı. Kendisiyle ilgili ilginç bir çalışma yapılmış. Yazık be yavrum, çok güldüm lan.

25 Kasım 2011 Cuma

Mantı..


Ya nasıl biliyor musunuz? Mantıyı ekmekle yiyen kız bulunca evlenicem. Gerçekten..


Not: Ama metabolizması biraz hızlı olabilir tabii.

20 Kasım 2011 Pazar

Güzel uyku


Off sorgusuz sualsiz uyuyabilmek kadar güzel şey var mı acaba? Özellikle bir pazar gecesi. Çalar saatler sanırım insanlığın en büyük düşmanı. Yani benim öyle insanlığa kadar gitmeyeyim şimdi. İğrenç bir ses. Onu kurmadan uyumak çok samimi ve çok güzel.
İyi geceler. Güzel rüyalar.. Gece hoş şey ya.

Okul sevme



Umm.. hello.
Geçen gün (geçen gün demek şimdi demek ki her aklıma geleni yazıyorum sanmayın) (düşüncelerim çok temelli) düşünüyordum da eskiden ben okulu hiç sevmezdim. Genel olarak bu sevgisizliğimi hala anımsarım. Ayrıca pazar gecesi sendromlarımı da hala anımsarım. Çekiştirile çekiştirile çok kez anlatıldığı üzere pazar gecesi sineması ve pazar hazırlanması benim de hayatımda yer etmiş. Her pazar öğleden sonrası depresyonlara girmeler de oldukça sıradan hadiselerdi.
Tabii bunlar bir yerden sonra öyle çok yaşanmaya başladı ki durumu tamamen normal karşılamaya başladım. Okula gitmek benim için, gece gelen sivrisinekler ve benzinci tuvaletleri gibi standart rahatsız edici 'şeyler' arasında yerini aldı. Bu durumu pek yadırgamadım ve açıkçası hiç sorgulamadım. Yıllar içinde öğrendim ki herkes bu haldeymiş.
Lakin okurum, ben üniversitede okulu sevmeye başladım. Pazar günleri içim heyecanla dolmaya başladığında bir terslik olduğunu hissettim. Hatta pazar sendromlarım yavaşça perşembe günü sendromlarına dönmeye başladı. Cuma gelecek de okul boşalacak ben de gideceğim gibi garip bir his. Bu arada bizim okulumuz teoride 5, pratikte 4 gündü. Cumaları pek okul olmazdı.



Bütün bunları tabii yurt arkadaş ortamlarına bağlayabiliriz ama sevdiğim dersleri de, sayıları çok az olmasına rağmen, harbiden severdim. İnsan merak ettiği şeyleri öğrenince içi bir hoş oluyor sanırım. Her neyse bu olayım master'da devam ediyor. Her derse bayılıyorum. Kafam yorulsa, patlasa da öğrenmek çok hoşuma gidiyor. Sadede şimdi geliyorum.

Birinci sadet şu; okul yakında bitecek. Ben işe başlayacağım. Ya işimi sevmeye başlamam da yıllar alırsa? Doğru anladıysam eğer, okulda belli bir döneme kadar istemediğin şeyleri yapıyorsun çünkü istediğin şeylere belli bir temel oluşturduğunu varsayıyorlar. Biraz haklılar. Ya ben işlerimi yoluna koyana kadar durmadan çile çekersem. Ya işim de, hamam böcekleri ve kalabalık gece kulüpleri gibi standart rahatsız edici 'şeyler' arasına girerse. Hem ben artık aklı daha eren(küçüklüğüme kıyasla) bir insan olacağım için daha acılı bir durum oluşmayacak mı? İşimin tadını tam almaya başladığım zaman emekli mi olacağım? (mızmızlanma week) Bilmiyorum, umarım sevdiğim bir işe girerim. Gerçi öğrenme işinin artık daha kolay olacağını umuyorum. Öyle olmasa da sevdiğim şeyleri öğreneyim diyorum. İşe, alışkanlık yaptığı için değil de sevdiğim için gideyim.


Neyse bu paragraf sıkıcıydı özür dilerim. İkinci sadede gelirsek, neden insanlar işini okulunu sevmiyor yahu! Çok mutsuz oluyor insanlar. Herkes bir şeylere katlanmaya çalışıyor. Mesela küçüklere de keşke istedikleri şeyleri okutsalar. Gerçi küçükler her şeyi ister. Örneğin ben hala isterim. Her seçtiğin şey harika çıkacak bir şey yok. Ama olsun ya da isteyecekleri şekilde öğretseler. Olmaz arkadaş bu fizik, kimya varsa bu i..eler bunu öğrenecek! Belki çocukları kalıplara sokmamaya çalışmak, daha faydalıdır sevgili devletimize. Keşke öyle olsa. Anında sevdirirler okulu herkese, milletin yüzü güler.

Alttaki kişi Inna. Yanında da arkadaşları var sanırım. Solda yazan şey un momento, şarkısının adı. Eskiden de bir ara herkes ispanyolcalı şarkılar yapardı. Ben de meraklıyım bu dile. Öyle işte.