12 Ocak 2011 Çarşamba

Gömülmek şezlonglara..




Bekir Coşkun'un güzel bir yazısını okumuştum bir keresinde. Teknesine laf etmişler bunun. Sen değil miydin demişler; hayvan aşığı, doğa aşığı, hani teknen karbon salmıyor, denizi falan kirletmiyor mu diye. Hem yılda 15 gün kullanmana rağmen o kadar para veriyorsun. Hiç kıvırmamıştı kardeşim de lafı. Evet itiraf ediyorum öyle ama ne yapayım demişti. Evet üstüne 15 gün biniyorum ama aslında her gün üstündeyim ben onun. Her gece rüyamda açılıyorum ben onla, onunla kaçıyorum uzaklaşıyorum gibisinden. Biraz da kirletsin ne yapayım aq demişti.

Ben onun aynen bu sevgisini şimdi Alaçatı için yaşamaya başladım sevgili okurum. Of Alaçatı of. Alaçatı + Çeşme diyelim. Öyle çok sevdim ki oradaki tatilimi. Şimdi size 1 günümü anlatıyorum valla bayılmıştım ben. Bu arada tatilim geçen yaz yaptığım tatil.




Günlerim 2'ye ayrılıyor ama.

Önce sörfsüz gün:

Sörfsüz günler sevgili okur, havada tek damla rüzgar olmadığında ve dizimdeki sakatlık canımı sıktığında gerçekleşti. Toplamda 10-15 günümün 2 günü böyleydi diyebilirz.

Sabah kalkış: Saat 9! Kahvaltıyı yapıyoruz domatesle peynirle güzel oluyor. Kuzenimin dedesinin yazlığındayız. Gerçekten acayip tatlı, iyi insanlar. Dede eski albay zaten atom saati gibi saniye geçirmeden uykumuzdan uyandırıyor bizi sağolsun. Anneanne de şirin bir insan biraz kendi kendine konuşuyor ama olsun. Ha bu arada daha Ilıca'dayız. Süper bir emekli yazlık sitesinde. Masada Sözcü var klasik. Hohaha diye kopuyorum tabii ilk sayfayı görüp direk. Adamlar resmen içip içip gazete yapıyorlar lan.



Arabaya atlayıp Alaçatı'ya gidiş ( 15 dakika alıyor) : Saat 10 gibi. İlk işimiz tabii ki en sevdiğimiz ağacımızın altındaki şezlongları kapmak. Aylardan eylül ve saatlerden ebesininki olduğu için (ünimizde bu saatte daha uyanmaya 5 saatin oluyor) sorun yaşamıyoruz. En sevdiğimiz ağacımız şöyle bir şey, bu Alaçatı oldukça tepelik olduğu için 5 metre kumun ardından yukarı doğru gidiyor. Caddebostan plajının dibinde asfalt yol var ya hemen tam öyle bir yükseklikte ağaç. Denize bakıyor hemen. Aşağı doğru uzayan garip, batan yaprakları var. Güneşi ayrıca inanılmaz kesiyor. Biz de gölgesinden Fransızları, hehe. Neyse. Altında 4 tane şezlong var yanyana. Tabii ki de 3'ünü biz kaplıyoruz 1'ini de çantalarımız kaplıyor. Şezlonglar ahşap böyle sağlam, üstlerinde ikişer tane hayvanlar gibi yastık Kollarınızı şöyle sonuna kadar açın. Hah o kadar büyüklükte kare yastık bunlar. Kendinizi bir anda içinde buluyorsunuz. Ana rahmi falan yalanmış işte ben orada anladım. Böyle korunaklı bir yer olamaz!



Yatma: Saat 11 oldu. Ben hala hareket etmedim yatıyorum şezlongda. İnanılmaz bir esinti var en rüzgarsız anda bile. Ya insan bir kere terlemez mi lan o kadar günde? Elime daha kitap almadım. Uykumun kalan bölümünü doldurmakla meşgulum. Kulağıma da müziklerimi takmışım. İkisi aynı zamanda olmaz sanırdım olurmuş. Rahatlık başka şeymiş. Bilemedim. Sörfçüler kafamı kaldırdığımda suya inmişler falan.

Yatma: Saat 11.30! Yerimden azıcık doğrulup çantaya uzanıyorum. İçinden kitabımı alıyorum. Kanyon'un çok satanlar şeyinde arkasını okuyup beğendiğim kitaplar bunlar. Gerçekten aşırı güzel çıktı hepsi şansıma. "Sil baştan" kitabını aldım mesela orada adam 40'ına kadar yaşayıp paso ölüp 19'unda diriliyor. Ama bütün olayları hatırlıyor. Bahisler, piyango numaraları, insanlar vb. Kuzenim de sakat olduğum gün sörfte, rüzgarsız günde de ipoduna yüklediği lectureları dinliyor. Entel entel sanat tarihi, Beethoven piyano sonatları lecturelarının yanında her seviye İspanyolca öğrenme podcastleri de vardı ki hastasıyım. Upper-intermediate dinliyordu kardeşiniz tabii ki dersleri (sonra zorlanıp intermediate'e döndüm kuyruğumu kıstırıp). Yakınımıza her gün ağacın gölgesinden faydalanmak için şezlong çekiyor bikinili kardeşlerimiz ve ingilizcemizi konuşturuyoruz. Şahsen benim lafların yüzde 90'ı, "umm" "hıhı" "really?" "that's interesting" şeklinde vuku buluyor.



Yatıp etrafı izleme: Saat 12 oldu bile. Artık İspanyolca podcastleri dinlemek lazım. Durmadan hoş esinti suratımı yalarken 2 saat geçti. Önümüzdeki 36 yıl daha böyle geçebilir aslında. Kuzenin ipodunu çantadan alıp güzel bose kulaklıkları da çıkarıp başlıyorum dinlemeye. Konsept şu: 2 kişi konuşuyor sohbet ediyorlar değişik konulardan. Her podcastin bir teması var, yok efendim en sevdiğin yemekler, ispanyollarla meksiklalıların farkları gibi konular. Bunlar bildiğiniz İspanyolca İngilizce karışık konuşuyorlar. Biraz geyik yapıyorlar. Sonra alakasız birilerinden bir conversation dinletiliyor konuyla alakalı, full İspanyolca ve zor bayağı. Onu da tartışıyorlar bu gençler. Böyle göründüğüne bakmayın ciddi keyifli dinlemesi. Anlattığım 2 kişi J.P. (Ceypi) ve Lilianna. Bu salak JP paso Lily'e yavşıyor. Ama ne yavşıyor bildiğin çakasınız geliyor iki tane. Gerçi hakkı var Lily bir İspanyolca konuşmaya başlayınca karşınızda Salma Hayek'i görmüş kadar oluyorsunuz. JP hıyarı Lily'e "yaw sen gençken party animal mıydın hehe" falan dedikçe yine bir tane patlatasınız geliyor suratına. Canım Lily tabii çok iyi yürekli konuyu değiştirmeye çalışıyor hemen. İspanyolcam gelişti böyle böyle de unuttum şimdi yine. Bu arada önümüzde millet suya çıkmış oluyor, onları da izliyorum. Kazma lan bu, ben daha iyisini yaparım diyorum.

Doğrulma ve öğle yemeği: Saat 2! Dilimizi öğrendik ve acıktık çok. Bol karbohidrat zamanı! Şezlongumuzun her yerini kapılmasın diye çitalar gibi işaretledikten sonra 50 metre arkadaki restorana doğru yola koyuluyoruz. Yiyecekler spagetti bolonez, bol ekmek, 2 porsiyon patates kızartması, içecek ve canımızın çektiği herhangi başka bir şey. Etrafta, her yerde sörf tahtaları dolanıyor, yanlarında insanlar var. Bir damla bile terlememişiz. Yan masada haftasonu tatili yapmaya gelmiş 30'unda tipler var. 6-7 kişi falanlar, 'ay hadi çocukluğumuzda sevdiğimiz filmleri tartışalım' falan yapıyorlar ki klişe timi ne olur çabuk gelsin Allahım diyoruz. Tek derdim onlar olsun zaten. Sınav yok, ders yok, sorumluluk yok, İstanbul bin derece, millet stajda ve benimki bitmiş, ben burada keyiften geberiyorum. Evet yemek bitti. Biraz kestirmek lazım değil mi, yemekleri sindirelim biraz. Yine gömüldüm şezlonguma. Işığı engellesin diye yüzüme havlu koyuyorum.



Burada bitirmek istiyorum şimdi yazıyı sevgili okurum. Senin de dikkatini çok uzun yazıyla dağıtmamak için yeni yazıyla devam edeceğim. Benim dağılıyor çünkü bu numara iyi geliyor bana. Tabii yukarıdan okumaya başlayanlar için biraz boka sarabiliyor durum o yüzden cinlik yapıp başlığa yazacağım. Hehe.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder